04.07.2025
“EMEKLİSİNE, EMEKÇİSİNE, ASGARİ ÜCRETLİSİNE BU KADAR DÜŞMAN BİR İKTİDAR DAHA OLAMAZ”
“BU SİSTEM, EMEKLİYİ, EMEKÇİYİ DE ORMANI, SİNCABI DA YAKAN SİSTEMDİR”
“AK PARTİLİ OLURSAN İSTEDİĞİN KADAR PİSLİĞE BULAŞMIŞ OL; SORUŞTURMA, KOVUŞTURMA YOK”
“BİR DAHA TOPLUMSAL BARIŞIN ZEDELENMEMESİ İÇİN EN İLERİ DEMOKRATİK ADIMLARIN ATILMASI LAZIM”
“MESELE; DOĞRUNUN ARAŞTIRILMASI DEĞİL, İMAMOĞLU’NUN DİPLOMASININ İPTAL EDİLMESİ”
“HALK TV VE SZC TV KARARTILARAK MİTİNGLERİMİZ YAYINLANMASIN, HABERLER OBJEKTİF ŞEKİLDE SUNULMASIN İSTİYORLAR”
“HALK 19 MART DARBECİLERİNİN DEĞİL, 19 MART’I ÖZGÜRCE HABERLEŞTİRENLERİN ARKASINDA”
Cumhuriyet Halk Partisi Özgür Özel, Emek Partisi heyetini partisinin genel merkezinde kabul etti. Görüşmenin ardından konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Değerli arkadaşlar, Emek Partisi’nin Sayın Genel Başkanı ve değerli heyeti bugün bizleri ziyaret ettiler. Tabii özellikle Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek’in vefatından sonra bir taziye ziyareti olarak da planlanmıştı. O açıdan kendilerine hem hastane sürecinde, hem devamında örgütlerinin gösterdiği ilgi, kendilerinin gösterdiği dayanışma için özellikle teşekkür ediyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:
“DOĞALGAZ ZAMMININ ENFLASYONA DOĞRUDAN ETKİSİ YARIM PUAN”
“Emeğin Partisi ile bir araya geldiğimiz gün son derece trajik bir gün. Dün TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları ve bunun üzerinden hiçbir beklentinin karşılanmayacağını, ‘TÜİK ne diyorsa odur’ diyerek ilan edilen haziran zamları ve ilan edilmeyen, beklentiyi karşılamayacak şekilde, seyyanen zammın yapılmayacak olması, asgari ücrete ara zammın verilmeyeceğinin anlaşılması en temel gündemlerimizdi. Bunların üzerinde uzun uzun sohbet ettik. Bu konuda önümüzdeki hafta ve içinde bulunduğumuz ay içinde de konuyu birlikte ve sonuç alacak, konuyu ülke gündeminde tutacak, emekçilerle dayanışmamızı, partilerimizin dayanışmalarını da ortaklaştıracak bir süreci nasıl örebileceğimiz konusunda da karşılıklı fikir alışverişinde bulunduk. Malum biz Saraçhane’de 100’üncü gün, 100 kara günü anlatmak üzere toplanmışken 1 Temmuz akşamı doğalgaza yüzde 25’lik bir zam yaptılar. Öyle bir şey ki her şey bir yana yani ekonomistler diyor ki doğrudan etkisi tam yarım puandır enflasyona. Tabii harcandıkça ve tüketilecekse bu doğrudan etkinin üzerine sahadaki etkisi, fiili etkisi de ölçülecek. Ama yapılan iş o kadar onur kırıcıdır ki zaten TÜİK, ENAG’ın yani gerçek enflasyon rakamlarını ölçen akademisyenlerin çok altında enflasyon rakamları ilan ediyor. ENAG yüzde 68 bulmuşken yıllık enflasyonu, TÜİK yüzde 35 buluyor. Vatandaş zaten enflasyonu yüzde 100’ün altında olduğunu çarşıda, pazarda kabul etmiyor. Biz muhalefet partisi diliyle ‘Yüzde 65 enflasyon var mı?’ dediğimizde lafı bizim dahi ağzımıza tıkıyor. ‘Geçen senenin iki katı’ diyor vatandaş. Sokaktaki enflasyon; çocuk pijamasında, patateste, marulda yüzde 100 zaten. Vatandaşın kendisini etkileyen, asgari ücretliyi etkileyen enflasyon yüzde 80’in altında değil. TÜİK, bunu yüzde 35 olarak hesaplıyor ve zamlar buna göre verilecek. Bunda bile doğalgaz zammını 1 Temmuz’a bekletip, milletin cebinden yüzde yarım daha çalmanın, 38 lira daha çalmanın hesabını yapıyorlar. Bu olabilecek, kabul edilebilecek bir şey değil. Onur kırıcı bir şey. Sanki memleketi, memleketin düşmanları yönetiyor. Bardaki ‘sanki’ kelimesi biraz fazla olmuş olabilir. Fazladan kullanmış olabilirim. Bu kadar emeklisine, emekçisine, asgari ücretlisine düşman bir iktidar olabilir mi? Bu kadar kötü niyetli bir iktidar olabilir mi? Doğalgaza yüzde 25 zammı kafaya koymuş. Bu ay 3 bin lira gelen fatura gelecek ay 3 bin 750, 3 bin 800 lira gelecek. Bunu biraz gecikmeli yapıyor ki maaşına 38 lira fazla zam vermesin. 800 lira fazla doğalgazı getirmeyi kafaya koymuş, bu zamdan gelecek enflasyonun vereceği 38 liralık zammı vermemenin peşinde. Bu kadar kötü niyet. Bu kadar şeyi oturup düşünseler, taşınsalar ne bileyim yeni bir cep telefonu teknolojisi keşfederler, insanlığı bir sürü salgından kurtaracak aşıları keşfederler. Ama şeytanlığa ve kötülüğe çalışıyor kafa. Bu çalışan kafanın sonucunda mesela oturup da enflasyonu düşürürken, böyle muhteşem fikirleri yok arkadaşların. Kamuda tasarruf etmek için muhteşem fikirleri yok. İsrafı kesmek için yok. Ya da kendilerine önerilen, CHP’nin her fırsatta önerdiği Greko kriterleri gibi siyasetin finansmanını şeffaflaşmasını önerdiğimizde, burada yok arkadaşlar. Dünyanın doğruları yapmak da yok ama Ortadoğu’da bile olmayan ayak oyunlarını bulup da vatandaşın cebinden para çalmakta varlar.”
“YAPTIĞI ZAMLA BİR TAS ÇORBA İÇİLEMİYOR, TARİHTE YOK”
“Doğalgaza yüzde 25 zam yapıyor, kiraya yüzde 42 zam yapıyor. Memur emeklisine yüzde 15 zam yapıyor. Aynı gün… Bağ-Kur emeklisine yüzde 16,6 zam yapıyor. En düşük emekli maaşını ilan etmiş; 16 bin 881 lira. Normalde enflasyonu uyguladığında; 16 bin 879. Ne var? 2 lira refah payı vermiş arkadaşlar. Kanunda diyorlar ya ‘Enflasyon artı refah payı.’ 2 kuruş veriyor, 2 kuruş refah payı veriyor. 80 lira zam veriyor en düşük emekli maaşına, günlük 80 liraya denk geliyor ve emekliye vermiş olduğu zamla bir tas mercimek çorbası içilemiyor. Türkiye siyasi tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hatta Anadolu medeniyetleri tarihinde maaşa bir tas çorbadan az zam yapıldığı ilk kez görülüyor arkadaşlar. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Geçen sene altın hesabı yapıyorduk. Efendim işte, ‘Eskiden 8 çeyrekti, şimdi 3 çeyrek altına düştü’ diyorduk. Sonra o çeyrek altın 2,5’lara düşmüştü. Bugün verdikleri zamla emekli, gelecek ay bugünkü altın hiç artmasa 2,5 çeyrek altın alacak. Yani geçen seneye göre bile, hatırlayalım; 14 bin 500 lira verdiklerinde isyan ediyorduk. O güne göre bile yarım çeyrek altın çaldılar emeklinin cebinden. Sırf bu enflasyon oyunlarıyla. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradan Meclis’teki bütün siyasi partilere çağrımız; biz iki tane kanun teklifini hazırladık ve Meclis kayıtlarına 30 Haziran tarihinde girdi bunlar. Bunları hazırlarken hem DİSK ile, TÜRK-İŞ ile HAK-İŞ’le hem TİSK ile Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu ile hem TESK ile esnafın konfederasyonuyla ve temas etmemiz gereken her yerle, herkesle temas ettik, çalıştık ve iki tane kanun teklifimiz var.”
“EMEKLİ GEÇEN SENEYE GÖRE BİLE KAYIPTA”
“Bu kanun tekliflerimizden bir tanesi emekli maaşlarına yönelik. Emekli maaşlarının en düşük asgari ücret düzeyine çıkarılması gerektiğini savunuyoruz. Ve işçi emeklisi için kanun teklifimiz bunu içeriyor. Memur emeklileri için de seyyanen zam içeriyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023’te 8 bin lira seyyanen zam sözü var. O sözü tutmadı. Hadi bu sene zamlamayalım, o 8 bin, bu 8 bin 16 bin lira, hiç bu seneye dair bir artış yapmadan geçen sene ve bu senenin sekizer bin liralık Tayyip Erdoğan’ın verdiği devlet sözünü hayata geçiren ve memur emeklileri için 16 bin lira seyyanen zam verilmesi gerektiğini öneriyoruz. Diğer kanun teklifimiz de asgari ücrete yönelik. Asgari ücrette biliyorsunuz biz aslında Ocak ayında ve bütün hesapları enine boyuna yapıp ‘Bu işin gereği 30, 30’un altında biz yokuz’ demiştik. 22 bin küsür lira verdiler. Ve bütün gerçekleşmeler oldu. Şimdi gelinen noktada enflasyonu ve geçen sene için yüzde 4, bu yılın ilk iki ayı için olan yüzde 2’lik yüzde 3,2 ve yüzde 2’lik refah payları hesaplandığında, 30 bin 254 lira olması gerekiyor asgari ücretin. Ve buna yönelik kanun teklifimiz var. Ama tabii asgari ücret devletin cebinden çıkmıyor. Kimin cebinden çıkıyor? Bilhassa küçük esnafın, KOBİ’nin, sanayicinin cebinden çıkıyor. Kanun teklifimizde bu konuda bir düzenleme var. Asgari ücrete zam gelince sosyal güvenlik primlerinin tahsilatı artıyor. Bu artan parayı, tam arttığı kadarıyla teşvik paketine yönlendirdiğimizde -nasılsa bütçede böyle bir paranın gelmesi öngörülmemiş- küçük esnafın çalıştırdığı, işte yanında bir tane kalfa çalıştıran, eczane teknisyeni çalıştıran eczacının, bir tane kalfa çalıştıran, bir tane çırak çalıştıran berberin, yanında 5-6 tane bulaşık garson çalıştıran lokantanın her bir eleman başına 6 bin 500 lira sosyal güvenlik prim teşviki almasını sağlıyoruz. Yani cebinden çıkacak paranın neredeyse yüzde 80’i devlet tarafından karşılanıyor. Bu rakam çalışan sayısı arttıkça kademeli olarak azalıyor, 3 bin 500, bin 500 diye gidiyor. Ama bir sektör hariç. O en kırılgan ve Mısır’daki asgari ücretle rekabet etmek zorunda kalıyoruz diye haklı endişe ve taleplerini dile getiren tekstil ve hazır giyim sektörü, çalışan sayısına bakılmaksızın en üst düzey teşviği alıyor. Devletin cebinden bir lira çıkmaksızın, küçük esnafa ve tekstile dokunmaksızın, bütün asgari ücretlilere 30 bin lira teklif ediyoruz.”
“BU İKİ İŞİ YAPMADAN HİÇBİR YERE GİDEMEZSİNİZ”
“Bütün siyasi partilere Meclis’in 15 Temmuz’da kapanacağını söylüyormuş AK Parti. ‘Bu iki işi yapmadan hiçbir yere gidemezsiniz’ diyoruz. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ diyoruz. AK Parti milletvekilleri gidip de sokakta asgari ücretlilerin yüzüne nasıl bakacak? Şuna ‘he’ dese, devletin zararı olmadan 22 bin lira alan 30 bin lira alacak. Nasıl gideceksin sen buradan Konya’ya, Kayseri’ye, Edirne’ye, İzmir’e, Erzurum’a, Trabzon’a, Şanlıurfa’ya? Ne yüzle bakacaksın bu kanun teklifini görüşmeden veya bu teklife ‘evet’ demeden gidersen? Peki emeklilerin, hepimizin ilkokul, ortaokul, lise öğretmenleri var. Onlara geçen sene 8 bin lira söz verdi sizin Reis. Bu sene de 8 bin lira hakları var. Onların seyyanen zammını vermeden nereye gideceksin tuzlu suya? Yok öyle şey. Millet acı reçeteyi içerken, sen vücudu tuzlu suya bastıramazsın kardeşim. Bundan sonra sokağa giden Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP milletvekillerine; emeklilerin ve emekçilerin ‘Benim hakkımı savunmadan ne yüzle geldin?’ demesini bekliyoruz. Bu yüzden birazcık vicdanı olan bütün milletvekillerini, bu 15 gün içinde bu kanun 15 kere çıkar arkadaşlar. Bak diyelim gel AK Parti milletvekiline, ‘Milletvekili maaşlarına zam yapacağız.’ 25 dakikada esas duruşta böyle 278 kişi dizilirler ip gibi. Gel bir kere de bunu emekli için yap. Milletvekili özlük haklarının adı geçince kıpırdamaya başlıyorsunuz. Hiç kavga mavga kalmıyor Meclis’te. ‘Emekli’ deyince kafa çeviriyorsunuz. ‘Asgari ücretli’ deyince kafa çeviriyorsunuz. Komisyon toplanır, iki saat sürmez. İki gün sonra da Meclis’ten geçer. Herkes hiç olmazsa seçim bölgesine giderken birazcık böyle başı dik gider. Yine öyle çok yüzümüz olmaz ama birazcık başımız dik gideriz. Bu konuyu özellikle ifade etmek isterim.”
“TEK ADAM REJİMİ ORMANLARA DA İYİ GELMİYOR”
“Açılış konuşmasını uzattığımı farkındayım ama yüreğimiz yanıyor. Orman yangınları hepimizi çok derinden sarstı. Son bir haftada Türkiye’de dört bir yanda yanda 624 orman yangını oldu. İki vatandaşımız ve bir orman işçimizi kaybettik. Allah rahmet eylesin. Öncelikle bütün bu yangın söndürmede çalışan ama Orman Genel Müdürlüğü’nün, ama hangi belediyede çalışırsa çalışsın bütün arkadaşlarımızın, bütün itfaiyecilerin, bütün gönüllülerin yüreklerine sağlık. Hepsine minnettarız. 2025 yılında ilk altı ayında 3 bin 44 orman yangını çıktı, son on yılın yıllık ortalaması 2 bin 500. Yani öyle bir şey ki bir yılda yanan ormanı, altı ayda yakmış durumdayız. Ve her sene bu artıyor. Demek ki ne oluyor? Nasıl kadın cinayeti artıyor, nasıl çocuk istismarı artıyor, nasıl enflasyon artıyor, yoksulluk artıyor, bu da artıyor. Yani tek adam rejimi ormanlara da iyi gelmiyor. Ormandaki sincaba, börtü böceğe, kuşa iyi gelmiyor. Bu sistem, emekliyi ve emekçiyi yaktığı gibi ormanı ve sincabı da yakan sistemdir. Niye? 14 tane koca uçak dururken Cumhurbaşkanlığının hangarında, İzmir semalarında yeterince söndürme uçağı uçmuyorsa bu sistem keyfi rejimdir. Ben şimdi geçen seneki konuşmamı burada yapsam, ‘Özgür Özel doğru söylüyor’ dersiniz. Sesleniyorum, ‘Gelin yerel yönetimler, iktidar, merkezi yönetim bir arada olalım. Hep birlikte çalışalım, seneye bunlar yaşanmasın’ demişiz, demişiz, demişiz bakın şöyle demişim: ‘Tüm eksiklikleri giderelim uçaksa uçak, araç araç, personelse personel, tüm eksikleri giderelim, artık her yıl aynı acıları, aynı manzarayı, çaresizliği izlemekten kurtulalım.’ 10 ay önce söylemişim 10 ay sonra bu noktadayız.”
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ BU KADAR ACİZ DURUMA DÜŞÜRÜLEBİLİR Mİ?”
“Parmağınızı kıpırdattınız mı? Yok. Uçak aldınız mı? Yok. Evveli sene, üç sene önce uçak soruyorduk. ‘Türkiye coğrafyasına uçak lazım değil.’ Geçen sene Hollanda’dan uçak kiraladık. Bu sene ne oldu kardeşim? Türkiye Cumhuriyeti bu kadar aciz bir duruma düşürülebilir mi? Yanan şey ağaçtır, ormandır, yanan şey hayvanlardır, yanan şey Türkiye’nin turizm kapasitesidir. O kel dağlara gelir mi şimdi turist? Ayrıca da bu meselenin çok temelden başka bir sorunu var. 2010-2013 arası haklarını teslim edelim; bir meslek örgütü olarak Elektrik Mühendisleri Odası, Türkiye Mühendis Mimarlar Odaları Birliği, dillerinde tüy bitti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, diğer muhalefet partilerinin dillerinde tüy bitti. ‘Elektriği özelleştirme kardeşim. Özelleştirmede hem tüketicinin aleyhine olur, hem de bunlar para kazanmak için alması gereken tedbirleri almazlar. Baştan savma iş yaparlar.’ Elektrik Mühendisleri Odası kapı gibi yazmış. ‘Orman yangınları artar, çünkü maliyet kaygılı işlerle etrafta özelleştirme yapılan yerlerde traşlamalar olmaz, gerekli bakımlar olmaz.’ Ben demiyorum, benim İzmir İl Başkanım, Çeşme İlçe Başkanım demiyor. İzmir Valisi söylüyor: ‘İzmir’deki orman yangınları elektrik dağıtım hatlarından çıkan kıvılcımlar yüzünden oldu.’ Altlarını traşlamamışlar, gerekli tedbirleri almamışlar. Devletin elinde olmayınca bu özel olmuyor arkadaşlar. Bunu yüz kere söyledik bin kere söyledik. Halen daha bir çok yerde 1970’lerden kalan direklerin kullanılması, bunlar hep yazıldı, çizildi. Normal ortalamalarda bile çok fena. Yüzde 20, elektrik hatlı kaynaklı orman yangınları. Bu sene İzmir tarafında, Ege’de ne çıkıyorsa hemen hepsi o sebepten dolayı çıkıyor. Vali Bey’in söyledikleri doğru. Şimdi Vali Bey’e kusur buluyorlar doğruları söyledi diye. Bu meselenin de bir kez daha dikkatle altını çizmek isterim. Sayın Başkan sağ olsun, özellikle asgari ücret, emekliler ve orman yangınları konusunu yukarıda da yüreğimiz yanarak çok üzülerek birlikte de konuştuk.”
“ERDOĞAN, BENZER OPERASYONLAR YAPILACAĞINI SÖYLEMİŞTİ”
Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Genel Başkan Özel, Manavgat Belediye Başkanı Niyazi Nefi Kara’nın gözaltına alınması ile Tunç Soyer başta olmak üzere, İzmir’de tutuklamaya sevk edilen 99 isim için şunları söyledi:
“Haberi ben de şimdi basın toplantısı sırasında öğrendim. Kendisi önceki dönemden de milletvekilimiz. Manavgat’ın çok sevilen bir doktoru. Değer verdiğimiz bir arkadaşımız. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgim şudur: Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan 10 gün önce ‘Sadece İstanbul değil, diğer yerlerde de benzer operasyonlar olacak’ demesidir. Ama bu operasyonlar, zaten soruşturma, kanunlara göre gizlidir. Kimseye haber verilmez bir soruşturma yapılırken. Ama Akın Gürlek’in her gün gece, saat gözetmeksizin doğrudan telefonla Cumhurbaşkanı’na bilgi verdiğini, hatta gelip doğrudan Cumhurbaşkanı ile görüşme imkanı bulduğunu, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’a uçakla gittiğindeki karşılamalar sırasında baş başa bilgiler verdiğini hep biliyorduk. Ardından da Cumhurbaşkanı evveli gün ve bugün gerçekleşen operasyonları 10 gün öncesinden söyledi. Bu kadar gazetecisiniz, bu kadar tecrübeli muhabirler var. Kuvvetli büroları var gazetelerin ve televizyonların. Sizin alamadığınız her haber, 10 gün öncesinden Cumhurbaşkanı’nın elinde. Demek ki açık kaynaklardan elde edilebilecek bir haber yok. Olsa birinizden birisi diğerlerinden önce bunu bulur, öğrenir. Ama gizli kaynaklar, başsavcılıklar doğrudan Cumhurbaşkanı’na bu konuda bilgi veriyor. O da onun siyasi iletişimini yapıyor. Tabii ki bir kez daha söyleyelim. Hiçbir siyasetçi ve yerel yönetici yargılanmaktan muaf değildir. Ama bu yargılamanın hukuka uygun, adil, açık, çok istisnai şekilde tutuklu ama genel kaide olarak tutuksuz olarak gerçekleştirilmesi lazım.”
“İZMİR’DE 30-40 KİŞİNİN KONUYLA ALAKASIZ OLDUĞUNU HERKES BİLİYOR”
“Bugün İzmir’de Tunç Soyer 99 kişiyle birlikte tutuklamaya sevk edildi. Zaten listelerde olan herkesi çağırmışlardı. Bu kişilerin 30-40’ının konuyla alakasız olduğunu herkes biliyordu. Yani savcılık hemen herkesi tutuklamaya sevk etmiş. İstanbul’da tutuklamaya sevk edilmeyen kimseyi görmüyoruz. Bugün de Manavgat’ta bakalım neler olacak? Ama hal böyle olunca en büyük kötülüğü adalete, insanların adalete olan inancını zayıflattıkları için bu ülkeye yapıyorlar. En büyük iyiliği de gerçek hırsızlara yapıyorlar. Gerçekten hırsızlar, yolsuzlar bu araya kaynıyor gidiyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi 92 tane, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 36 tane dört başı mamur yolsuzluk dosyasını, kanıtları, faturaları, şahitleri, ifadeleri ile hazırladı. Onlara Süleyman Soylu geldi ve el koydu, hiçbirini savcılığa yollamadı. Geldi, el koydu. Bir savcı da merak etmiyor. İstanbul’da 36 tane dört başı mamur kanıtlı, İBB’nin AKP döneminden yolsuzluk dosyası var, ilgilenen yok. Ankara’da 92 tane var, ilgilenen yok. Manisa Büyükşehir’de rahmetli Ferdi Zeyrek önceki Cumhuriyet Başsavcılığı’na sekiz dosyadan bahsetmiş, üç dosyayı tüm belgeleri ile teslim etmişti. Ferdi öldü gitti. Başsavcı eve ziyarete geldi. Eşine dedi ki ‘Yapabileceğim bir şey var mı?’ Eşi, o acılı haliyle döndü Başsavcı’ya dedi ki ‘Ferdi yalvarıyordu size. Çok büyük yolsuzluklar var. Onun emanet ettiği dosyalar emanetimiz olsun.’ Sayın Başsavcı söz verdi ve ilk kararname ile başka yere gitti. Şimdi geleni inşallah o dosyaları açar, bakar. Türkiye’nin dört bir yanında Adalet ve Kalkınma Partisi, İstanbul’un, Ankara’nın, Balıkesir’in, Düzce’nin ve sekiz ilin ve çok sayıda ilçenin belediye başkanlarına ‘İstifa edin, yoksa biz gereğini yaparız’ diye istifa ettirdi. Ben bir partinin Genel Başkanı’yım. Bir genel başkan, bir belediye başkanına ‘İstifa et, yoksa gereğini yaparım’ dediğinde çok çok onu partiden atar. Ben belediye başkanlığı görevinden alamam. Eğer Melih Gökçek Ankara Belediye Başkanlığından istifa etmeseydi… ‘Biz görevden alacağız’ diyor ya. İki seçenek var; ya terör, ya yolsuzluk. İstifa etti. Terörden mi suç duyurusunda bulundular, yolsuzluktan mı soruşturma açtılar? Bu bütün istifa ettirdikleri için geçerli. Memlekette AK Partili olursan, istediğin kadar pisliğe bulaşmış ol. Soruşturma, kovuşturma yok. Cumhuriyet Halk Partiliysen Cumhurbaşkanı’nın talep ve tensipleriyle soruşturma üstüne soruşturma.
Bir kez daha söylüyoruz: Yargılanmaktan kaçmayız ama tutuklu yargılanmak büyük bir zulümdür. Mussolini’nin ön infaz yöntemidir. Milletin gözünde belediye başkanını hapse girmiş göstermektir. Örneğin Aziz Kocaoğlu 379 yılla yargılandı. Tamamından beraat etti. Onu o gün hapse koysaydınız ne olacaktı? O yüzden tutuksuz yargılamanın esas olması lazım. 99 kişiyi birden tutukluluğa sevk etmek nedir? Gerçekten anlamak mümkün değil.”
“EKREM İMAMOĞLU’NU RİSK OLARAK ORTADAN KALDIRMAK İÇİN HER YOLU DENİYORLAR”
Genel Başkan Özgür Özel, Silivri Cezaevindeki Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan diploma davası hakkındaki soruya şu yanıtı verdi:
“Şimdi diploma davası ile ilgili; 8 yıl 9 ay zincirleme olarak usulsüzlük yapmaktan. Bu davanın eklerine üniversitenin cevabı girdi arkadaşlar. ‘Niye siz üniversite yönetim olarak diplomayı iptal ettiniz?’ Bir önceki hakim sordu ya bunlara. ‘Diploma iptali sizin işiniz mi?’ diyor. Bunun işi ağaçları falan zehirlemek ve zehir satın almak, duvarları boyamak, ring seferi düzenlemek, üniversitenin yönetim kurulu bu. Onlar öğrenci okutmuyorlar. Öğrencileri fakülteler okutuyor, sınav yapıyor ve diploma veriyor. Üniversite, fakültelerin bulunduğu yere fiziki hizmet veriyor, koordinasyon sağlıyor. ‘Niye diplomayı veren okul değil de siz iptal ettiniz?’ ‘Daha önce 15 kez toplanıp ‘Bir usulsüzlük yoktur’ dedikleri için, hata, noksan yoktur dedikleri için fakülteye değil üniversite yönetim kurulunu toplayıp iptal ettik’ diyor. Eskiden fakülte dekanı ‘sağlık sebebiyle’ diye bir dilekçe vermişti. Diyorlardı ki dekanın istifa sebebi sağlık. Yazıda açıklık getiriyor. ‘Sağlık sebebini ileri sürerek istifa etti’ diyor. İki paragraf altta diyor ‘Bu dekan bu iptali yapmadığı için istifayı tercih etmişti. Yerine de atama yapılamadı, yeni dekan gelmedi. O yüzden yönetim kurulu toplanamadığı için biz toplandık’ diyor. Bir başka gerekçe olarak da. Oysa ki çarşamba günü toplanacaklardı. Apar topar salı günü yaptılar bunu. Ve bu belgeleri isteyen mahkemeyi de heyeti değiştirdi AK Parti. Yani burada nasıl bir kötülük olduğu ortada. Efendim, üniversite ilan vermiş çağırmış Ekrem İmamoğlu’nu. Onunla bir giden 27 kişinin de diplomasi yazık zayi oldu. Sorbonne’dan doktoralı, üniversitenin dekanı lise mezununa dönüştü. Bir de organize olarak usulsüzlük yapmaktan dava açıyorlar. Bakın fakültenin ve üniversitenin cevabı o kadar net ki. ‘Bize iptal et dediler, onlar etmeyince bize ettik. Toplanmadılar, biz yaptık. 15 kere sorduk usulüne uygun dediler diye biz ettik’ diyorlar. Yani mesele doğrunun araştırılması değil, İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi olduğu çok açık. Saray rejimi Ekrem İmamoğlu’nu kendine risk görmüş, imha etmek için ne gerekiyorsa yapıyor. Bakın daha hiçbir şeyden, diplomadan sonuç alamadı, bu davadan alamadı, ahmak davasından alamadı. En son böyle omuz üstünden roket atacaklar Ekrem İmamoğlu’na. Başka çaresi yok. Ekrem İmamoğlu’nu risk olarak ortadan kaldırmak için her şeyi deniyorlar. Yok, en son bir roketatarla saldıracaklar demek ki. Başka bir çare yok. Böyle bir şey olabilir mi?”
“TÜM SİLAHLARIN BIRAKILMASI EN BÜYÜK TEMENNİMİZDİR”
Genel Başkan Özgür Özel, PKK tarafından silah bırakma aşamasına geçileceği duyumlarının sorulması üzerine şunları söyledi:
“Terör örgütü silah bırakıyorsa iyidir. Buna kimsenin rahatsızlık duyacağı ya da veya bu konuda olumsuz bir şey söyleyeceği yok. Burada terör örgütü sembolik sayıda silah bırakacağını söylüyor. Bir yandan silah bırakma işi başlıyorsa bunun da önemli olduğu söyleniyordu. Bir yandan da demokratik adımlar atılmalı, bu iş geri dönülmeyecek bir şekilde hızlı şekilde, terörsüz ve demokratik Türkiye’ye ulaşılmalıdır. Bununla ilgili yapılması gerekenleri herkes biliyor, hepimiz biliyoruz. O yönden terör örgütünün silah bırakıyor olması zaten ilk başta söylediklerinde de bundan memnuniyet duyduğumuzu söyledik. Tüm silahların bırakılması, silahların tamamen ortadan kalkması en büyük temennimiz. Bir daha da toplumsal barışımızın hiç zedelenmemesi için en ileri demokratik adımların atılması lazım. Bu silah bırakma, silahların bırakılması konusunda ne kadar umutlu ve ne kadar destek veriyorsak, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda da aynı miktarda ısrarlı ve o kadar destek vermeye hazırız. Tabii bu silah bırakma mevzusu ile ilgili Halk TV ve Sözcü TV’nin kapatılmasını da bununla ilişkilendiriyorlar. Bir kere mesele o kadar basit değil. Şunu söyleyeyim: Silah bırakılsa ne yapacak Halk TV ve Sözcü TV? Karşı mı çıkacak silahın bırakıldığına? Haberi mi vermeyecek? Haberi mi çarpıtacak? Halk TV de Sözcü TV de doğru ve gerçek habercilik yapan ve halkın doğru haber almasına katkı sağlayan iki değerli yayın kuruluşu. İkisinin birden kapatma cezasına muhatap olması, herhangi bir televizyon kanalının bir gün bile kapatılması ayıp, bu çok büyük bir ayıp. Burada 10’ar gün süreyle kapatılması, rejimin muhalefeti susturmayı kafaya taktığını gösteriyor. O 10 gün sürede örneğin bizim üç tane mitingimiz olacak. Bu mitingler yayınlanmasın istiyorlar. Haberler kendi yaptıkları yandaş basının pompaladığı gibi olsun, objektif şekilde sunulmasın istiyorlar. Meseleye onların zaviyesinden bakarsan örneğin; silah bırakma meselesini objektif bir gazetecilik yorumuyla ya da gözüyle değil A Haber’in gözüyle, TRT’nin gözüyle verilmesini, başkalarının vermemesini, varsa başka gözler o gözlerin oyulmasını hedefliyorlar. Burada bilinmesi gereken bir tek şey var. Halk, 19 Martlar darbecilerinin değil; 19 Mart’ı özgürce haberleştirenlerin arkasında. Sokakta Halk TV’ye, Sözcü TV’ye, Tele 1’e ve pek çok özgürce görevini yapmaya çalışan gazeteci organizasyonuna, televizyona destek; bu tip manipülasyonlara alet olanlara, sarayın kılıcını sallayanlara karşı da millet tarafından büyük bir öfke var. Televizyonu kapatmak; çalışanı cezalandırmak, patronu cezalandırmak değildir. Televizyonu kapatmak; o televizyondan haber almak isteyen halkı cezalandırmaktır.”